Düzenli ve temiz bir çevre için Sorularla Çevreyi Kirletenin Sorumluluğu hakkındaki bilgiler bu yazımızda yer almaktadır.
1.Çevre Kirliliği Nedir?
Çevrede meydana gelen ve canlıların sağlığını, çevresel değerleri ve ekolojik dengeyi bozabilecek her türlü olumsuz etki çevre kirliliği olarak tanımlanmaktadır. Ancak burada dış etkenler esas alınır. Örneğin yaşanan bir depremde ağaçların devrilmesi halinde çevre kirliliğinden bahsedilmez. Ancak bir siyanür havuzunun depremde zarar görmesi nedeniyle siyanürün çevreye yayılması halinde çevre kirliliği söz konusu olur.
2.Çevre Kirliliğinden Kimler Sorumludur?
Her türlü atık ve artığı, çevreye zarar verecek şekilde, ilgili yönetmeliklerde belirlenen standartlara ve yöntemlere aykırı olarak doğrudan ve dolaylı biçimde alıcı ortama veren, depolayan, taşıyan, uzaklaştıran ve benzeri faaliyetlerde bulunan her gerçek ve tüzel kişi, çevrede yarattıkları kirlilik ve bozulmadan sorumludur. Çevreyi kirleten ve bozan kişilerin sorumlu tutulabilmesi için kusur şart değildir.
3.Çevreyi Kirletenlerin Sorumlulukları Nelerdir?
Kişilerin eylemleri ile çevreyi kirletme ihtimalleri varsa ilk olarak önlem almakla yükümlüdürler. Eğer çevre kirlenmiş ve çevrede bozulma söz konusu ise kirleten kişiler kirlenmeyi durdurmak, kirlenmenin etkilerini gidermek veya azaltmak için gereken önlemleri almakla yükümlüdür.
Kirleten kişiler aynı zamanda doğan masrafları ve zararı gidermelidir.
4.Çevreyi Kirleten Kişiler Belli Değilse Neler Yapılabilir?
Eğer çevreyi kirleten kişiler belli değilse veya belli olmasına rağmen çevre kirliliğine karşı önlem almaktan kaçınıyorsa yahut kendisinden önlem alması beklenemeyecek bir hal söz konusu ise görev idareye düşmektedir. Eğer idare başvuruya rağmen gereken önlemleri almaz ise hizmet kusuru söz konusu olur.
5.Çevreyi Kirletenlerden Neler Talep Edebilirim?
Çevre Kanunu’nda açıkça zarar tanımı yapılmamıştır. Ancak öğretide çevre zararları malvarlığı zararları ve kişi zararları olarak ikiye ayrılarak incelenmektedir. Buna göre malvarlığı zararlarının kapsamına eşya zararları, salt ekonomik zarar ve Çevre Kanununun 3.maddesinin g bendi ile 8.maddesi uyarınca önleme ve temizleme masrafları girecektir. Çevre zararları kişilik haklarının ihlaline sebep olamayacağından kişi varlığı zararları da ölüm ve bedensel zarar ile sınırlı olacaktır..
Türk öğretisinde ve içtihatlarında bireylere özgülenmemiş çevre değerlerinin ihlalinden kaynaklamam zararların, yani ekolojik zararın tazmini konusu tartışmalıdır.
6.Çevreyi Kirletenlere Karşı Açılabilecek Davalar Nelerdir?
Çevre Kanunu’na göre kirlenme tehlikesi yaratanlar ile idarenin kirlenme henüz ortaya çıkmadan kirlenmenin önlenmesi, ortaya çıktıktan sonra kirlenmenin durdurulması, etkilerinin giderilmesi ve azaltılması yükümlülükleri bulunmaktadır. Aynı zamanda Çevre Kanunu m.30/1’e göre;
“Çevreyi kirleten veya bozan bir faaliyetten zarar gören veya haberdar olan herkes ilgili mercilere başvurarak faaliyetle ilgili gerekli önlemlerin alınmasını veya faaliyetin durdurulmasını isteyebilir.”
Bu düzenleme ile zarar tehlikesi ile karşılaşanlara veya zarara maruz kalanlara hukuk mahkemeleri önünde önleme veya durdurma davası açma hakkı tanınmamaktadır. İdarenin bu talebe karşılık herhangi bir önlem almaması zımni ret sayılacağından, bireylerin idare mahkemesinde dava açması mümkün olacaktır.
Çevre Kanununda tazminat davasını açmaya yetkili olan kişilere ilişkin özel bir düzenleme mevcut değildir. Buna göre çevre kirliliğinden zarar gören gerçek ve tüzel kişiler dava açma hakkına sahiptir. Açılacak dava Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine tabidir. Kirletenin sorumluluğu haksız fiil sorumluluğu olduğu için HMK m.16 çerçevesinde haksız fiilin, yani çevre müdahalesinin veya zararın meydana geldiği ya da meydana gelme ihtimali bulunan yer mahkemesi yetkili mahkemedir.
7.Çevre Hukukuna İlişkin Davalar Topluluk Davasına Uygun Mudur?
Sorularla Çevreyi Kirletenin Sorumluluğu hakkında merak edilen diğer konu ise Çevre Hukukuna İlişkin Davalar Topluluk Davasına Uygun Mudur sorusudur.
Çoğu zaman ekonomik olarak güçlü taraf karşısında bireylerin tek başlarına hareket etmek suretiyle yeterli hukuki himaye görmeleri mümkün olmamaktadır. Bu bakımdan zaman içerisinde kolektif menfaatin korunması önem kazanmaya başlamıştır.
Çevre kirliliği veya bozulması sonucunda ortaya çıkan olumsuz etkiler bir veya birden fazla kişi üzerinde değil, genellikle geniş bir grubun üzerinde sonuç doğurmaktadır. Bu nedenle çevre kirliğinden kaynaklanan davalar kolektif hukuki himayeden faydalanmaya elverişlidir. Aynı uyuşmazlık kapsamında birden fazla davalı ve/veya davacının bulunduğu durumlarda, birden fazla davanın açılması usul ekonomisi bakımından değerlendirildiğinde makul bir çözüm sunmamaktadır. Nitekim aynı uyuşmazlığa ilişkin birden fazla dava açılması mahkemelerin iş yükünü artıracaktır. Oysa yüzlerce kişinin taraf olduğu tek bir davanın kısa sürede daha az masrafla sonuçlanması usul ekonomisi bakımından daha avantajlıdır.
8.Çevre Zararları Bakımından Özel Bir Zamanaşımı Düzenlenmesi Var Mıdır?
Çevre Kanunu’nun 28.maddesinde 2006 yılında yapılan değişiklik ile özel bir zamanaşımı öngörülmüştür. İlgili düzenlemeye göre çevreye verilen zararların tazminine ilişkin talepler zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren beş yıl sonra zamanaşımına uğrar.